NE KAZANDIK…

NE KAZANDIK…

Bireylerin, yerel ve merkezi karar ve yönetim organlarına (Belediye Başkanlığı, TBMM, Muhtarlık gibi) seçilecek kişileri oylarıyla belirleyebilme ve buralara seçilmek için aday olabilme hakkına “Seçme ve Seçilme” hakkı denir.
 
Seçme ve seçilme için yasal birtakım koşullar vardır. Bu koşullar olmadan kişiler seçilemez ve seçemezler. Ülkelere göre de bu, farklı şart ve kriterlerde olabilir. Örneğin; kadınların oy kullanamaması, tahsil seviyesine göre oy’un adet biriminin farklı olması, toplumsal sınıf ayrımları gibi.
 
Ülkemiz tüm bu farklılıkları Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK sayesinde eksiksiz ve tam olarak uygulayan ender ülkeler arasındadır.
 
Önümüzdeki süreçte Muhtarlık, Belediye Meclisi ve Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Genel Seçimler yapılacaktır.
 
Demokrasinin gereği olarak yapılan seçimlerde aday olmak ne kadar güzel ve önemli ise adaylar arasından tercih ettiğimiz parti ve kişileri seçmek de o kadar önemlidir. O veya bu kişinin iktidara gelmesini istiyorsanız veya istemiyorsanız bunun tek yolu vardır o da demokratik hakkın kullanılmasıdır. Yani gidip oy kullanmaktır. Ben o kişiyi veya bu kişiyi istemiyorum bu yüzden de gidip oy kullanmıyorum mantığı oldukça yanlış bir mantık olup, istemediğiniz o veya bu kişiye oy vermiş olmanız kadar önemlidir.
 
Lütfen seçimlerde sandık başına gidiniz, oyunuzu o kişi veya partiye bu kişi veya partiye kullanınız; ama, mutlaka kullanınız.
 
Ülkemiz; demokrasinin gereği olsa gerek sıkıntılı günler yaşamaktadır.
 
Bu süreç, demokrasinin ülkemizde ne denli yerleşik olduğunu ya da demokrasiyi kabullenemediğimizin göstergesi olarak tarihteki yerini alacaktır. Kimi siyasetçilerin doğum sancısı diye tanımladığı bu süreci, kimileri iç provokasyon derken kimileri de dış provokasyon diye nitelendirmektedir.
 
İster iç isterse dış, adı her ne olursa olsun provokasyona gelmeden aklı bir, akli salim şekilde, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini düşünerek daha dikkatli olmamız gerekmektedir.
 
Provokasyonda dikkat edilecek en önemli husus; sadece vatandaşın provokasyona gelmesi değil aynı zamanda devletin güvenlik birimlerinin de bu konuda dikkatli ve uyanık olmaları hususudur.
 
Bazen vatandaş içindeki deli dalgayı, heyecanı, belki de öfkeyi atmak için yürüyecek, bağıracak ve eylemler yapacaktır. İşte burada devlet; devlet babalığını, devlet analığını göstermelidir.
 
Eğer devlet baba, devlet ana, hataları görmezlikten geliyorsa, sarılıp kucaklıyorsa, bazen öfkenin dinmesi için sabır gösteriyorsa, denizin kabarık suyunun dinmesini bekliyorsa işte bu durumda babalık-analık görevini yapmış olur. Aksi takdirde Berkin ELVAN, Burak Can KARAMANOĞLU gibi çocuklar hayatlarını kaybetmeye devam edecek ve belki de ellerine silah almış olacaklardır.
 
Ne kazandık. Koskoca bir hiç ve kaybedilen canlar…
 
Tüm vatandaşlarımız ve yetkilileri daha salim düşünmeye, tıpkı Burak ve Berkin’in babaları gibi aklı salimliğe, birlik ve beraberliğe davet ediyorum.
 
Sessiz sedasız başlayan seçim maratonu son düzlüğe girerken olanca hızıyla ve şiddetiyle devam etmekte.
 
Mutlaka bunun sonucunda birileri seçim zaferini kazanmanın mutluluğu ile ya vatandaşın beklentilerini yapmak için çalışacak ya da sistem kendi çarkı içerisinde dönmeye devam edecek.
 
Bu sessiz sedasız süreçte, ilaç fiyatlarındaki düşüşler ve piyasada bulunmayan ilaçların sayısında artışlar devam etmektedir. Bu durum hem meslektaşlarımızın hem de vatandaşlarımızın mağduriyetini artırmaktadır.
 
Global bütçe düşüncesiyle fiyat ve hizmet anlayışı değerlendirmesi içerisinde hemen ilk akla gelen ilaç fiyatlarıdır.
 
Referans ülkelerdeki ilaç fiyatlarındaki düşüş, aynı ülkelerde referans olmaları nedeniyle sürekli değişime uğramaktadır. Bunun hiçbir zaman sonu gelmeyecektir. En son tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar sorusunun döngüsü bitinceye kadar da devam edecektir.
 
Son söz; ilaç fiyatlarında referans fiyatlandırma yönteminden vazgeçilmeli ve artık biz eczacılar ilaç fiyatlarının düşmesine dur demeliyiz. 
 
Ucuz ilaç politikası sona ermelidir. Bu politika yüzünden artık ayakta kalma mücadelesi sadece biz eczacıların değil, ilacını temin edemeyecek hale gelen hastalarımızın da yaşam mücadelesi haline gelecektir.
 
Saygılarımla.
 
 
 
                                                                                                                                                                                  ECZ. SÜLEYMAN GÜNEŞ
                                                                                                                                                                                                 BAŞKAN